Bilgi Merkezi
Biyonik Varlık: Kalite
Kalite ve ona bağlı kavramlar, endüstrinin ilerlemesiyle orantılı olarak gelişme sağlamıştır. Yakın geçmişe baktığımızda, 19. yy’ da ürün üzerine odaklanan ve her bir ürünün kontrolü şeklinde sonuçlanan bir kalite yaklaşımı sergilendiğini görürüz. 20. yy’ da ise, ürün ile birlikte süreç yönetimi ve Toplam Kalite Yönetimi (TQM) kavramlarının öne çıktığını görebiliriz. [1] Günümüz itibariyle, 21. yy’ da, risk ve algı kavramlarının kalite dünyasına ayak basmasıyla ivme yaratabilecek yeni metotlar ortaya çıkacağını ön görebiliriz.
Kalite metodolojilerini kullanan taraflar, bir süreç ya da işin ortaya çıkardığı nedenler ya da sonuçlarla ilgilenip odak ve gayretlerini bu yönde geliştirmektedirler. Mevcut durumun giderilmesi, kalıcı olarak ortadan kaldırılması ya da kabul edilebilir seviyelerde kontrol altında tutulabilmesi için yaklaşımın bu yönde sergilenmesi pekâlâ tabidir. Ancak durumun bu şekilde ilerlemesi sistem içerisinde kronikleşen birtakım sorunlar doğuracaktır. Bir model ile inceleyecek olur isek; hizmet ya da ürünün ortaya çıkarılmasında kullanılan iş süreçlerinin hepsinde uygun olmayan durumlara/ürünlere yönelik kabul edilebilir seviyelerin olduğunu varsayalım. Bir süre sonra kabul edilebilir dediğimiz seviyeler kontrol edilemez bir hal aldığında iş süreçlerimizde beklemediğimiz kadar âtıl ürün/hizmet oluşacaktır. Ayrıca bir çıktı diğer bir iş sürecinin girdisi olabileceği kavramı da düşünüldüğünde, birbirlerini tetikleyebilecek âtıl süreçler işletmelere dar boğaz yaşatabilecektir.
Kalite, yaşayan bir organizma gibidir. Sosyal, ekonomik ve çevresel faaliyetler, ülke gündemi ve işletme politikası gibi konular doğrudan kalite faaliyetlerini etkiler. Ayrıca iş süreçleri içerisindeki veri hareketleri de direkt kaliteyi etkileyen konular arasındadır.
21. yüzyılda biyonik bir varlığa dönüşen kalitenin, bahsi geçen dar boğazlardan sıyrılması noktasında iki tip yaklaşım olabilir. Birincisi: Zincirleme Tepkime; Kalite, üretkenlik, daha düşük maliyet ve pazarda söz sahibi olmak. [2] İkincisi: Kabul edilebilir seviyeler yerine mümkün olabildiğince iş süreçlerini iyileştirip riski önceleyen ve de sistemlerle konuşabilen ikame süreçler oluşturmak.
Birinci çözümümüzde, kalitenin artırılmasıyla işin yeniden yapılma oranı, hatalar, gecikmeler, terslikler azalır; makine zamanı ve materyaller daha verimli kullanılır. Bunların sonucu olarak maliyetler düşüşe geçer ve böylelikle de üretkenlik artışa geçer. Oluşturulmuş olunan yüksek kalite ve düşük fiyatla değerlenmiş ürün/hizmet, pazarda talep toplamaya başlayacaktır.
İkinci çözümümüzde, ikame süreçler oluştururken mevcut iş süreçlerindeki dar boğazların, acil bir dizi önlemler alınarak kontrol altına alınması ön koşuldur. Aksi durumda ikame sürece geçiş aşaması için planlanan zaman kadar dar boğaz, kritikleşecektir. İkame sürecin seçiminde en önemli faktör muadil bir iyi uygulama örneği seçilmesidir. Bu süreç, daha az riski doğurabilecek ve IOT (Internet of Things) vasıtasıyla birbiri ile haberleşebilecek sistemler olmalıdır.
Ürün ve hizmet sunumunda iyileştirmeler yapıldıktan sonra verimliliğin artması şeklinde bir beklenti oluşur. Bu beklentilerin boşa çıkmasında, doğru bilinen yanlışlar öne çıkmaktadır. Mevcuttaki makine ve teçhizatların veya sistemin kabiliyetlerinin farkında olarak ve bunun da etkili bir biçimde kullanılması öğrenilerek verimlilik artırılmalıdır. Yeni makine ve teçhizatlar ilk tercih olmamalıdır. Üretkenlik ölçülerek, üretkenlik artmaz. Elde edilen istatistiki akıllı verilere dayalı bir eylem mekanizması geliştirilmeli ve bu sürdürülebilir hale getirilerek sistem her daim canlı tutulmalıdır.
Referanslar
[1] Krishna Kumar, Padma M. Sarangapani, “History of the quality debate”, The Quality Imperative, (2004).
[2] W. Edwards Deming, “Out of The Crisis”, Book, (2014).
Kürşad KIZILKAYA
KalDer Üyesi
TAİ
Elektronik Optik Sistem Mühendisi